Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’ nün tanımına göre sağlık eğitimi şöyle
tanımlanmıştır. Bireylere ve topluma sağlıklı yaşam için alınması
gereken önlemleri benimsetip uygulatmak, sağlıklarını ve çevrelerini
iyileştirmek için insanları ikna etmek, bireylerin sağlık
kuruluşlarından en iyi ve verimli bir şekilde yararlanmalarını sağlamak,
ortak karara vardırmak ve eyleme yöneltmek amacıyla gerçekleştirilen
eğitim uygulamalarıdır.
Her bilim dalının olduğu gibi sağlık eğitiminin de bir geçmişi vardır.
Sağlık Eğitimi insanlık tarihi kadar eski bir geçmişe sahiptir. Eski
çağlardan beri bütün dinlerin kutsal kitapları, kişisel temizlik, sağlık
davranışları, hastalıkların önlenmesi gibi konulardan bahsetmektedir.
Sağlık Eğitimi, eski çağlarda (Mezopotamya, Eski İran, Yunanistan,
Hititler v.b.) tapınaklara bağlı okullarda hekimlik eğitimi olarak
yapılıyordu. Bu okullardan mezun olan hekimler tedavinin yanında aynı
zamanda hastalarına eğitim de yapıyorlardı. Örneğin nelerin yenilip
yenilemeyeceğini belirtirler ve önerilerde bulunurlardı.
M.S. 980-1037 yılları arasında yaşayan İbni Sina yalnızca hastalıkların
nedenlerini değil, aynı zamanda sağlıklı olmanın, sağlıklı kalmanın
nedenlerini de bilmek gerektiğini belirtmiştir. Bu görüşten yola çıkarak
İbni Sina sağlığı koruma bilimini geliştirmiştir.
XVI. yüzyılda Avrupa’da çıkan salgın hastalıkları önlemek için
karantina, hasta ve çevresini korumak için de ayırma uygulanmıştır.
Örneğin Lepralılar özel bir giysi giymek zorundaydılar. Çarşıya, pazara,
alana girmeleri yasaktı.
XVII. yüzyılda Londra’da çıkan Veba salgınında da benzer uygulamalar yapılmıştır.
XVIII. yüzyılın sonunda İş Hekimliği doğmuştur. İş Hekimliğinin
doğuşuyla birlikte işçi sağlığı ve eğitimi uygulamaları başladı. Bu
yüzyılın hekimlerinden olan Ramazzini işçi sağlığının düzeltilmesi için
daha iyi beslenme ve daha az zor iş koşulları öneriyordu.
XIX.yüzyıla kadar yapılan sağlık eğitimi çalışmalarında bireyin
bilgilendirilmesine önem veriliyordu. Bu yüzyıldan itibaren sağlık bilgi
ve uygulamalarının geliştirilmesinde sağlık personelinin etkin rol
alması gerektiği üzerinde durulmaya başlanmıştır. Örneğin Viyana
Üniversitesi hastanesinde görev yapan Semmelweis otopsi yapan tıp
öğrencileri ile hekimlerin eğitildiği doğum koğuşlarındaki ateş
nedeniyle anne ölümlerinin, ebelerin görev yaptığı koğuşlardakine oranla
daha yüksek olduğunu gözlemlemiştir. Bunun üzerine tıp öğrencilerinin
ve hekimlerin klorlu solüsyonlarla ellerini temizlemeleri önerisinde
bulunmuştur. Böyle bir hijyenik uygulamayla doğum koğuşlarındaki anne
ölüm hızının önemli ölçüde düşmesini sağlamıştır. Sonuç olarak
Semmelweis, sağlık personelinin de bilgilendirilmesi gerektiğini
ispatlamıştır.