21. yüzyılın en önemli projelerinden biri olan İnsan Genom Projesi�nin
tamamlanmasıyla, genetik bilimi farklı bir çağa girdi. Pek çok büyük
hastalığın çözümüne bu yoldan gidiliyor.
Uzmanlar, Alzheimer, Parkinson, kalp hastalıkları, kanser gibi hastalıkları tedavi edebilmenin yolunun açıldığını düşünüyorlar.
Genetik insan sağlığı üzerinde ancak %30 oranında etkili oluyor. Yaşam
kalitesini yükseltmek ve sağlıklı bir yaşam biçimine sahip olmak;
hayatın süresini uzatmayı sağlıyor. Genetik bu konuda çok baskın değil!
Sigara, alkol, uyuşturucudan uzak durmak, spor yapmak, iyi beslenmek;
yaşamınızın hem süresini uzatıyor, hem hastalıklardan koruyor.
Şişmanlığın genetik üzerindeki etkilerini de uzmanlar araştırmış. Bu
araştırmaya göre, yağ kütlesiyle ilişkili olan FTO geninin anne babada
var olması, doğan çocuğun şişmanlama olasılığını %67 yükseltiyor.
Sosyal çevre, yaşam kaliteniz üzerinde büyük etki sağlıyor. Sağlıksız
bir hayat yaşadığınızı düşünüyorsanız, sosyal çevrenizi değiştirmekle
başlamalısınız. Üstelik bu değişim genetiğinizi de etkileyeceği için,
sizin nesliniz de bundan yararlanabiliyor.
Eskiden genetik üzerindeki inanış, birkaç kuşağın etkili olmadığı, 100
bin yıl önceki atalarımızdan gelen genetiklere sahip olduğumuz
yönündeydi. Ancak bu fikir artık etkisini yitiriyor.
Bilim, artık evrimin çok hızlı işlediğini ve kalıtımında önemli
değişimler için birkaç yüzyılın yeterli olduğunu biliyor. Örneğin,
mukovisidoz geni, belli başlı enfeksiyon hastalıklarını atlatabilme
yetimizle ilgili. Kent yaşamı hastalıkların kolay yayılabilmesi için
zemin hazırlıyor. Buna bağlı olarak, özellikle kentlilerde mukovisidoz
geni kalıcı oldu. Yani, kültür genetiği değiştirdi.
Sosyal çevrelerin, genetik açıdan elverişli insanlar yaratabileceğini
düşünen uzmanlar; kentlerde daha iddialı, daha entelektüel, daha akıllı
insanların gruplaştığını düşünüyorlar. Eğer bu tez doğruysa, birkaç
nesil sonra kent yaşamının bu üstünlüğünü genlerinde taşıyan yeni bir
kuşak doğacaktır.