Sitemizden Yararlanmak İçin Üye Olunuz !!!Perili Köşk B-261910-üye_ol
Pozitif Seyir
Sitemizden Yararlanmak İçin Üye Olunuz !!!Perili Köşk B-261910-üye_ol
Pozitif Seyir
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaİletişimLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Perili Köşk

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
hsn25
™Pozitif Seyir™
™Pozitif Seyir™
hsn25


Perili Köşk Shanex10
Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
Perili Köşk Shanex11
Kayıt tarihi : 11/08/10
Perili Köşk Shanex11
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 460
Perili Köşk Shanex11
<b>Nerden</b> Nerden : istanbul
Perili Köşk Shanex11
<b>Yaş</b> Yaş : 32
Perili Köşk Shanex11
Cinsiyet : Erkek Perili Köşk Shanex11
Ruh Halim : Komik
Perili Köşk Shanex11
Tuttuğu Takım : FenerBahçeli
Perili Köşk Shanex12

Perili Köşk Empty
MesajKonu: Perili Köşk   Perili Köşk I_icon_minitimeCuma Ağus. 13, 2010 12:02 pm

Sermet Bey döndü, arkasındaki bekçiye,
- İşte bir boş köşk daha! Dedi.
Küçük bir çam ormanının önünde beyaz, şık bir bina, mermerdenmiş gibi
göz kamaştıracak derecede parlıyordu. Tarhlarını yabani otlar bürümüş.
Bahçesinin demir kapısında büyük bir “Kiralıktır” levhası asılıydı.
Bekçi başını salladı:

- Geç efendim, geç!… Orası size gelmez.
- Niçin canım?
- Demin gösterdiğim evi tutunuz. Küçük ama çok uğurludur. Kim oturursa erkek çocuğu dünyaya gelir.
- On iki kişi nasıl sığarız beş odaya! Buraya bakalım, buraya… Tam bize göre…
Bekçi tekrar, katî bir işaretle,

- Buraya oturamazsınız efendim… dedi.
Sermet Bey, gözünü köşkten alamıyordu. Her tarafında geniş balkonları
vardı. Temellerinin üzerine yaslanmış sanılacaktı. Kuluçka yatan beyaz
bir Nemse tavuğu gibi yayvandı. Yirmi senedir, çocuğa kavuşalıdan beri
hep böyle bir yuva tahayyül ederlerdi. Asabî bir istical ile,

- Niye oturamayız? diye sordu.
- Efendim, bu köşkte peri vardır.
- Ne perisi?
- Bayağı peri! Gece çıkar. Evdekilere rahat vermez.
Sermet Bey, gözüyle gördüğüne, kulağıyla işittiğine inananlardan
değildi. Eliyle sıkı sıkıya tutup hissetmeyince bir şeyin varlığına
hükmetmezdi, gözle kulak onca birer yalan kovuğuydu. Yalanla hep bize bu
dört kapıdan girerdi. Fakat el… fakat Lâmise, hiç dolma yutmazdı. Bütün
hurafeler, bâtıl itikatlar dimağımıza hücum için gözle kulağa koşardı.
Güldü:

- Perinin bize zararı dokunmaz! dedi:
Bekçi bir küfür işitmiş gibi Sermet beyin yüzüne baktı.
- Her giren evvelâ böyle söyler, ama bir ay oturmaz.
- Senin nene lâzım. Haydi burasını gezelim.
- Anahtarı sahibindedir.
- Sahibi kim?
- Sahibi Hacı Niyazi Efendi. İşte şu yandaki köşkte oturan…
- Haydi anahtarı alalım.
- Peki, ama…
Döndüler. Sık ağaçlar arasından yalnız üst katının çatısı görünen kırmızı aşıboyalı bir eski eve doğru yürüyorlardı.
İhtiyar bekçi yolda beyaz köşkün tarihini kısaca anlattı. On senedir
buraya girenler bir aydan ziyade oturamamışlardı. Evvelâ peri görünüyor,
sonra büyük büyük taşlar atıyor, nihayet gelip camları kırıyor,
içeridekilere geceleri hiç rahat vermiyordu. Kiracılardan ikisinin
yüreğine inmiş, üçünün evlâtlıkları çarpılmış, birisinin karısı korkudan
altı aylık çocuğunu düşürmüştü. Gölgelerinde koyunlar otlayan çiçekli
badem ağaçlarının altından geçtiler. Kırmızı köşkün kapısını açtılar.

Hacı Niyazi Efendi eski bir evkaf memuruydu. Hürriyet’te tazminat
olarak daireden çekilmiş, ev alıp satmakla geçinmeğe başlamıştı. Fakat
çok doğru bir adamdı. Senede belki yüz ev sattığı halde kendi perili
köşkünü hariçten gelip Hanya’dan Konya’dan haberi olmayan enayi bir
müşteriyi sokmuyor: “Allah’tan korkarım neme lâzım!” diyordu. Köşkünün
perili olduğunu hiç saklamazdı. Kapıyı kendi açtı. Sermet Bey evi gezmek
istediğini söyledi:

- Pekâlâ, buyurun! Dedi.
Önlerine düştü. Bahçeden geçtiler. Hacı Niyazi Efendi sokakta sarı
aba cübbesinin cebinde pirinç bir anahtar çıkardı. Bahçe kapısını açtı,
Sermet Beye,

- Bu anahtar köşkü de açar… dedi.
Yürüdüler, bahçe hakikaten biraz vahşiydi. Bakımsızlıktan, ayak
basmamış bir dere içine dönmüştü. Köşkün arkasındaki küçük çam ormanında
da vahşi bir sükun vardı. Bekçi köşke girmedi. Kapıda kaldı. Sermet
Bey, ev sahibiyle gezdi. Tezyinata hiç diyecek yoktu. Alt kat bütün
mermerdi. Sarnıç, banyo, kuyu, kümes, ahır… Hepsi tamamdı.

- Kirası ne kadar?
- Çok istemiyorum. Yüz seksen lira. Ama üç seneliğini peşin isterim.
- Niçin?
- Bakınız beyim, niçin: Düşmanlarım, köşk kiracısız kalsın diye peri
lafı çıkarmışlar. Birisi girdi mi, herkes fisebilillâh peri
propagandasına başlar. Nihayet kiracılar işittikleri yalanı, gördük
sanıyorlar. Meselâ kış ortası köşkü başıma bırakıp savuşuyorlar. Daha
fenası, çıkanlar propagandacılara katılıyor. İki sene daha böyle giderse
malımı ne satabileceğim, ne de kiracı bulabileceğim.

Sermet Bey sordu:
- Vâkıa şimdiye kadar hemen hiç… Fakat giren, komşuların lafına kapılır. Çok durmaz. Ürker, kaçar.
- Ben ürkmem.
- İnşallah.
- Fakat üç senelik peşin, bu biraz ağır…
- Ne yapayım beyim. Canım yandı. İsterseniz…
Sermet Bey köşkü çok beğenmişti. Hem kirası da ucuzdu. Şimdi üç odalı kulübelerin seneliğine yüz elli lira istiyorlardı.
Hemen o gün kontratı yaptılar. Üç senelik kira olan beş yüz kırk lira
peşin verilecekti. Hacı Niyazi Efendinin evinden çıktıktan sonra Sermet
Bey bekçiyi çıkardı, bahşişiye bir yirmi beşlik kağıt verdi. Bekçi,

- Paranıza yazık oldu efendi dedi, üç sene değil, üç ay oturamazsınız.
- Görürsün.
- Görürüz. Hacı Efendi her girenden böyle üç seneliğini peşin alır, ama hiç birisi bir yaz kalamaz. Verdikleri para da yanar.
Sermet Bey bir hafta sonra kalabalık ailesiyle köşke taşındı. Halis
bir zevk ehliydi. Her gece çalgı çağanak, yemek, içmek, keyif, sefa
gırla giderdi. Daima akrabalarından kadın, erkek, dört beş misafiri
bulunurdu. Sermet Bey Türkiyeli’ydi. Fakat Avrupalıların “Gündüz cefa,
gece sefa” düsturunu kabul etmişti. Çocukları mektebe giderlerdi.
Kızlarını büyük ticarethanelere kâtip diye yerleştirmişti. Karısı kız
mekteplerinde piyano dersi verirdi. Evde çalışmayan yalnız yetmiş beşlik
annesiydi. O da mutfağa, hizmetçilere, filan bakardı. Yemeğe gece
yarısına yakın yerler, yemekten sonra hiç oturmazlar, hemen yatarlardı.
Aradan on beş gün geçmedi. Bir gece aşağı kattan bir çığlık koptu.
Hizmetçi Artemisya, avazı çıktığı kadar haykırarak yukarı koştu. Arkada,
çamların arasında beyaz bir şeyin gezindiğini haber verdi.

- Gözünüze öyle görünmüştür! Dediler.
Gören diğer hizmetçilere de kanmadılar. Çoluk, çocuk, hepsi arka
odanın balkonuna çıktılar. Artemisya’nın parmağıyla gösterdiği beyaz
hayaleti gördüler. Ağaçların altında duruyor, sanki köşke bakıyordu.
Sermet Bey gözlerini oğuşturdu:

- Vay anasına! dedi, telkinin kuvvetine bak!
Karısı, kızları, çocukları korkudan sapsarı kesildiler. Büyük kızı,
- Ne telkini beybaba! İşte karşımızda, görmüyor musun? Dedi.
- Görüyorum.
- Ey, o halde telkin ne demek?
- Buraya girdik gireli peri masalından başka bir şey işittik mi? Her
gelen bir şey söyledi. Şimdi biz bu tesirle böyle hepimiz birden,
olmayan bir şeyi görüyoruz.

- Bu mümkün değil.
- Nasıl değil/
Sermet Bey, hokkabaz Kazanöv’ün nasıl bütün bir tiyatro halkına
ceplerindeki sanatı yanlış gösterdiğini filan anlattı. “Gözümüz
kulağımızdan giren yalanları görür dedi, fakat elimizi bu gördüğümüz
şeye sürmeyiz. Hemen kaybolur”. Sonra kalktı. Karısının menetmesini
filan dinlemedi. Elini görünen hayale sürmek için bahçeye fırladı.
Çamlara doğru gitti. Fakat hayal kaçtı. Kayboldu. O gece evin içinde
Sermet Beyden başka kimse uyuyamadı.

Artık her gece bu hayali görüyorlardı. Sermet Bey, elini sürmeğe
çıkınca hayal kaçıyordu. Biraz alışır gibi oldular. Fakat bir gece hepsi
uyurken müthiş bir sarsıntı köşkü yerinden oynattı. Balkonlara
koştular. Bir şey göremediler. Sabahleyin yemek odasının dibinde kocaman
bir taş buldular. Sermet Bey annesi, “Bizi bu köşkten çıkarmazsan sana
hakkımı helâl etmem” demeğe başladı. Beş yüz kırk liraya iki ay oturmak…
Bu Sermet Beyin işine gelecek şey değildi. Ama gece aşırı büyük büyük
taşlar ev halkına uyku uyutmuyor, hepsini heyecan içinde bırakıyordu.
Sermet Bey, her defasında hayalin üzerine gidiyor, bir türlü elini
süremiyordu. Taşların başladığını duyan komşular, “daha çıkmazsanız
camlarınızı da kırar” diyorlardı. Sermet Bey kontratın, “Çıkarken bütün
tamirat müstecire aittir” maddesini hatırlayarak daha ziyade canı
sıkılıyor, bu cam kırma devresinin hululünden evvel bir şey yapmayı
düşünüyordu. Yavaş yavaş kendi itikadı da bozulmağa başladı. Nihayet
çıkmağa karar verdiler. Fakat başka bir ev bulamıyorlardı. Köşke dair
daha bin türlü hikayeler işitmeğe başladılar. Sözde burası eskiden
kabristanmış. Mutfağın olduğu yerde beş yüz senelik bir evliya
yatıyormuş… Sermet Bey, atılan taşlara, kırılan camlara rağmen hâlâ
periye inanmıyordu. Bu peri daima çamlığın içine kaçıyor, orada sır
oluyordu. Sermet Bey, bir gün çamlığın içine saklanıp birdenbire perinin
karşısına çıkmayı, yahut arkasından yavaşça gidip elini sürüvermeyi
düşündü. Evdekilerin hiçbiri buna razı olmadı: “Seni hemen oracıkta
çarpar!” diyorlardı. Fakat Sermet Bey, bulanan gönlüne rağmen, periye,
ecinniye filan bir türlü inanmıyordu. Ertesi akşam koruya gitti. Büyük
bir çamın alt dallarından birine bindi. Bekledi, bekledi. Gece yarısı
oldu. Köşktekiler de meraktan uyuyamıyorlardı. Zavallıların balkonlarda
gezindiklerini görüyorlardı. Birdenbire yüreği hop etti. Hayal sökün
etmişti.

Eliyle dokununca gölge gibi uçup silineceğini katiyen bildiği halde
yine Sermet Beyin dizleri titremeğe başladı. İçinden, “Ben korkmuyorum,
fakat vücudumun korkuyor!” dedi. Yavaşça aşağı atladı. Hayalin
arkasından yürüdü. Şeklinin hatları pek sarih gözüküyordu. Yaklaştığını
hayalet hiç duymadı. Yavaşça elini uzattı. Beyaz cisme dokundu. Hayal
birdenbire fena halde ürktü. Ama kaybolmadı. Döndü, Sermet Beyi görünce
alabildiğince kaçmağa başladı.

Sermet Bey, dokununca kaybolmadığı için bu hayalin peri filan
olmadığını hemen anlamıştı. Peşini bırakmadı. Kovaladı. Çamlığın
sonundaki alçak duvara dayalı bir tahtaya tırmanırken yakaladı. Gayet
kuvvetliydi. Hayal, mukabele olmadığını anlayınca çırpınmaktan vazgeçti.
Sermet Bey,

- Ben sana elâlemle alay etmesini gösteririm diye zavallı hayali sırtladı. Köşke doğru sürükledi. Bağırdı.
- Lamba getirin, suratını görelim.
- …
Köşk halkı bahçe kapısına inmişti.
- İnsanmış kerata! Ben dünyada ecinni filan yoktur, demez miyim?
Hayal bir türlü beyaz çarşafı başından bırakmak istemiyordu. Sermet
Bey zorla çekti. Sakalı bıyığına karışmış Hacı Niyazi Efendiyi görünce
şaşırdılar. Biçare, yüzünü göstermemek için elleriyle örtüyordu.
Arkasındaki Şam kumaşından gecelik entarisi yırtılmıştı.

Sermet Bey bir kahkaha attı.
Kızlar, çocuklar, hizmetçiler alıklaştılar.
Büyük Hanım,
- Niçin ümmet - i Muhammed’i korkutup deli ediyorsun a efendi?… dedi.
Sermet Bey,
- Onun sebebini ben bilirim! Cevabını verdi.
Sonra büyük kızına hokka kalemle, yazıhanedeki kontrat kağıdını
çabucak getirmesini söyledi. Hacı Niyazi Efendi donmuş gibi, sorulan
şeylere hiç cevap vermiyor, hep yüzünü karanlıklara çeviriyordu. Kontrat
kağıdıyla hokka kalem gelince, Sermet Bey,

- Haydi bakalım, al eline kalemi!… Yüreğine indirdiklerinin
düşürttüğünün çocukların cezasını görmek istemiyorsan söylediğimi yaz,
imzayı bas! dedi.

Hacı Niyazi Efendi mihaniki bir hareketle kaleme kaptı. Sermet Bey’in kelime kelime söylediklerini tereddüt etmeden yazdı:
“Kiracım Sermet Bey’den köşkün altı senelik kirası olan bin seksen lirayı peşinen, aldım”.

- Hah şöyle!
- …
imzasını attı. Beyaz örtüsüne bu sefer yarım bürünmüş olduğu halde, her gece sır olduğu tarafa gitti.
Sermet Bey’in iki senedir köşkte oturabildiğine herkes hayrette kaldı. Komşuları Hacı Niyazi Efendiye,
- Galiba senin evin ecinnileri, başka eve göç ettiler. Yeni kiracın
hiç çıkacağa benzemiyor! dedikçe, evvelâ sararıyor, sonra kızarıyor, şu
cevabı homurdanıyordu:

- Ne abdest, ne oruç, ne namaz, ne niyaz… Karılı, erkekli, çoluklu
çocuklu hepsi akşamdan sabaha kadar sarhoş! Ayol onlara ecinni değil,
şeytan bile görünemez!a
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Perili Köşk
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kültür ve Sanat Rehberi :: Büyüklerden Masallar-
Buraya geçin: