Sitemizden Yararlanmak İçin Üye Olunuz !!!Siyah İnci B-261910-üye_ol
Pozitif Seyir
Sitemizden Yararlanmak İçin Üye Olunuz !!!Siyah İnci B-261910-üye_ol
Pozitif Seyir
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaİletişimLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Siyah İnci

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
hsn25
™Pozitif Seyir™
™Pozitif Seyir™
hsn25


Siyah İnci Shanex10
Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
Siyah İnci Shanex11
Kayıt tarihi : 11/08/10
Siyah İnci Shanex11
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 460
Siyah İnci Shanex11
<b>Nerden</b> Nerden : istanbul
Siyah İnci Shanex11
<b>Yaş</b> Yaş : 32
Siyah İnci Shanex11
Cinsiyet : Erkek Siyah İnci Shanex11
Ruh Halim : Komik
Siyah İnci Shanex11
Tuttuğu Takım : FenerBahçeli
Siyah İnci Shanex12

Siyah İnci Empty
MesajKonu: Siyah İnci   Siyah İnci I_icon_minitimeCuma Ağus. 13, 2010 11:52 am

Denizin kıyısındaki küçücük bir
kumsalın çevresini saran tepeler, kumsalın iki yanından denize doğru
yengeç kolları gibi uzanmıştı. Kumsal, kollarını açmış, denizi
kucaklamak istiyordu… Denize uzanan kayalara dalgalar çarpıyor,
köpürerek beyazlaşıp üstlerini örtüyordu. Dalgalar çekilince, kayaların
koyu renkli ıslak çıplaklığı görünüyordu…

Küçücük kumsal, koyun içindeki
denizle kucaklaşmış sessizce güneşlenirken, çevredeki tepelere doğru
bakınca, kumsalın yeşil otlar arasında kaybolduğu, ileride yeşil
örtünün, yer yer ağaçlarla gölgelendiği görülüyordu. Burası insan eli
değmemiş, doğanın en güzel köşelerinden birisiydi…

İşte masalımız bu güzel doğa parçasında, dalgaların dövdüğü kayaların hemen dibinde geçer…
* * * * * * *
Denizdeki dalgalar, öfkelerini dindirmek için kayalara çarparken,
buralara küçük yaşam tohumlarını taşımışlar. Bazıları çekilen dalgaların
gücüyle yeniden denize dönmüş. Bazıları kaygan yüzlü kayalara tutunmayı
başarıp, minik yaşamlarını başlatmışlar. Bu minik yaşam, bir süre sonra
yeşilli kahverengili yosunlara dönüşmüş. Bundan sonra kayalara çarpan
dalgalar, yosunları da okşamışlar. Yosun tutan kayaların dibinde
başlayan yaşam, yiyecek bulmak için buraya gelen diğer canlılarla
süslenmiş. Kayaların arasında gürültüyle kırılan ve köpüren dalgaların
dibinde, yaşamın sessiz canlılığı sürüyormuş…
Dalgalarla sürüklenerek
kayalara değin gelen küçük bir midye, tam kayalara çarpmak üzereyken
yosunlara tutunup, parçalanmaktan kurtulmuş. Yosunların arasından
yuvarlanarak denizin dibine değin inmiş. Burada yaşamını sürdürebileceği
kuytu bir köşeye yerleşmiş. Sırtını dayadığı kayalardan destek alıp,
yosunların arasındaki besinleri yiyerek yaşamını sürdürmeye başlamış.
Güvenlik içinde büyüyüp gelişen midye, çevresine yayılan yavrularıyla
mutlu bir yaşamın sürüyormuş. Bazen balıklar, yosunların arasından
süzülüp, midyelerin yanına gelirmişler.

Midyeler, suyun içinde süzülen,
kıpır kıpır dolanan balıklara ağızları açık baka kalırmış. Çünkü
midyelerin kayalara yapışmış, yosunlara sarılmış yaşamı, balıkların
özgür yaşamına hiç banzemezmiş. Midye, kendi çevresine bağımlı yaşamını
düşünüp, balıklara benzemediğine çok üzülürmüş. Böyle durumlarda hüzünlü
göz yaşları kabuğunun içine yayılırmış. Deniz suyuna karışan gözyaşları
kabuğun içinde ince bir sedef katmanı oluştururmuş.

Midye ağzını açınca, beyaz sedef
katman suyun içinde parıldayarak, balıkların dikkatini çekermiş.
Balıklar ışıl ışıl parıldayan sedefe doğru yüzermiş. Midye,
gözyaşlarından oluşan sedefin, balıkların ilgisini çektiğini bilemez,
onların kendi iç güzelliğine tutkun olduklarını anlayamazmış. Onun
istediği; balıklar gibi gezip çevresini ve evreni öğrenmekmiş… Kayalara
yapışık yaşam, onun hoşuna gitmiyormuş. Bazı geceler, karanlık sularda,
kimselere belli etmeden sessizce ağlarmış…

Günlerden bir gün, hırçın
dalgalar, kumsaldan kaldırdıkları küçücük çakıl taşlarını kayalara
savurmuşlar. Kayalara çarpınca çıtırdayarak akan, yuvarlanan küçük çakıl
taşları, denizin dibine düşmeye başlamışlar. Midye o güne değin
dalgaların bunca hırçın olabileceklerini bilmiyormuş. Bazı yosunlar bile
kayalardan kopup, dalgalarla uzaklara sürüklenmişler. Bir ara ağzı açık
fırtınaya izleyen midye, dalgalarla yuvarlanan küçücük bir çakıl
taşının ağzından içeriye girmesine engel olamamış. Midye ağzını
kapatmaya çalışmış ama çok geç kalmış. Taş çoktan göğsünün üzerindeymiş.
Midye, ağzını kapayınca oraya yapışmış. Midye neye uğradığını
anlayamamış. Acıyla kıvranmış. O taştan kurtulmak istemiş, ağzını açmış,
kaslarını germiş, ama tüm çabaları boşunaymış. Taşın artan ağırlığını
hissettikçe, ondan kurulamadığını anlıyormuş.

Tutsaklar gibi sürdürdüğü yaşama
bir de göğsünün tam ortasına yerleşen kara bir taşın ağırlığı eklenince,
midyenin gözü kararmış, yaşam çekilmez olmuş. Olanak buldukça ağzını
açıp göğsüne yapışan kara taştan kurtulmak istemiş. Dalgalardan,
çevresinde dolanan balıklardan, yosunların arasında gezinen diğer
kabuklu deniz hayvanlarından yardım beklemiş. Umutları hep boşa çıkmış.
Beklediği yardım hiç gelmemiş…

Karamsarlık midyenin tüm
benliğini kaplamış. Karanlıkta akıttığı göz yaşları, deniz suyuyla
sertleşirken salt kabuğuna bulaşmıyor, taşın çevresini de sarıyormuş.
Küçük çakıl taşı çevresini saran kara sıvının katılaşmasıyla büyümeye
başlamış. Midye iyice huzursuz olmuş. Taştan kurtulamamaktan daha
kötüsü: Taşın büyümesiymiş. Midye: “Taş beyaz olsaydı neyse. Bedenimle
sarar başkalarından saklardım. Ama, bu utanç karasını bembeyaz kabuğun
içinde gizlemem olanaksız” diye dertleniyormuş.

Taş büyüdükçe “Herkes görecek”
korkusuyla ağzını açmamaya çalışıyormuş. Çünkü, göğsünde büyüyen kapkara
bir taşla yaşamak onu çok utandırıyormuş. Çevresinde yüzen balıkları
görünce ağzını sımsıkı kapıyormuş. Çevresine bakınıp, yüzen canlı
olmadığını anlayınca, ancak o zaman ağzını korkuyla aralıyormuş. Eskisi
gibi kayalara tutunup ağzını denizin akıntısına açmak, kabuğun içindeki
sedefin yansıyan parıltısını kullanarak balıkların dikkatini çekmeye
çalışmak onun için artık bir düşmüş. Midye tüm neşesini yitirip kedere
gömülmüş…

Bir gün, ağzını hafifçe aralamış
denizin akıntısını solurken, yanına yaklaşıp aralıktan içeriye bakmaya
çalışan balığı görünce, çok utanıp hemen ağzını kapatmış. Balık midyenin
çevresinde kıvrılarak dolanıp yine karşısına dikilmiş. Yüzgeçlerini
açıp kapayarak:

- Niye kapattın ağzını?
- Sen niye öyle dikkatle bana bakıyordun?
- Çok değişik bir şey görür gibi oldum.
- Bende öyle bir şey yok.
- Yanılmıyorsam var.
- Sence ne olabilir?
- Sanırım çok değerli bir şey.
- Ben bir midyeyim. Midyede değerli hiç bir şey olmaz.
- Hayır olur. Sen farkında değilsin.
- Neyin farkında değilim?
- İncinin. Bence sende inci var.
- İnci nedir?
- Midyelerde olur. Çok değerli
bir taştır. İyi göremedim. Ağzını tam açmamıştın. İçerisi de karanlıktı.
Sanırım senin incinin rengi de siyah.

- Kapkara bir taş işte.
- Çok değerlidir. Biraz ağzını açsan da görsem. Büyük mü acaba?
Midye biraz utanarak, biraz da
çekinerek yavaşça ağzını aralamış. Balık uzanmış, aralıktan içeriye
bakmış. Balık, çok iyi görememiş. Kabuğun içindeki sedefin yansıttığı
aydınlıktan midyenin göğsünde kocaman bir karaltı olduğunu anlamış.

- Ağzını biraz daha açsana. İyi göremiyorum.
Midye, çekinerek ağzını biraz daha aralamış. O zaman balık çığlık atarak:
- İnanılmayacak kadar büyük!
demiş ve çevresinde dönüp durmuş. Balık, heyecanı yatışınca, midyenin önünde durmuş. Söze ilk midye başlamış:
- Demiştim. Kapkara bir taş işte.
- Bunca deniz gezdim. Bunca inci gördüm. Ama, bu kadar büyük ve parlak olan siyah inci görmedim.
- Doğru mu söylüyorsun?
- İnan bana doğru söylüyorum. Bu çok güzel bir inci. Hem de çok değerli…
Sevinçten midyenin kabuğundaki
sedef daha çok parlamış. Midye, kendisine huzursuzluk veren, utanç
duyduğu kara taşın gerçekte çok değerli bir inci olduğunu öğrenince
şaşırmış. Midye nereden bilsin? Böyle bir taş çevresindeki diğer
midyelerde de yokmuş. Daha önce inci görmediği için değerini bilemezmiş.
Utanarak balığa teşekkür etmiş. Balık, siyah inciye bir süre daha
bakmış. Sonra:

- Gözlerimi alamıyorum. Çok güzel. Senin güzelliğini yansıtıyor olmalı. Şimdi gitmem gerek. Sonra yine gelirim.
demiş ve midyenin yanından
yüzerek uzaklaşmış. Balık gözden kaybolunca, midye hemen ağzını
kapatmış. Çevresindekilere göğsünde beslediği siyah inciyi göstermek
niyetinde değilmiş. “Anlamazlar ne olduğunu” diye düşünmüş. Birden bire
içini korku kaplamış.

“İşte bu çok kötü. Kara taşın
değerini bilmezken, yalnız huzursuz oluyor, onu gizlemeye çalışıyordum.
Ama, yine de yaşam güzeldi. Şimdi bir korku girdi içime. Siyah inciyi
elimden almalarından korkuyorum. Sonra balık gelip siyah inciyi görmek
isterse, ona gösterememekten korkuyorum” demiş kendi kendine.

Balık yokken, midye göğsündeki kara taşı özenle korumuş. Onu herşeyden, herkesten sakınmış.
Balık gelip de siyah inciyi
görmek istediğinde, midye kabuğunu açıp, tüm güzelliğiyle parıldayan
siyah inciyi ona göstermiş. İncinin kocaman olması kendisini pek mutlu
etmiyormuş ama, balığın dolu dolu gözlerle inciye bakmasından
hoşlanıyormuş. Balık bir keresinde:

- Bu güzelliği sonsuza değin
izleyebilirim. dediğinde, midye mutluluktan göz taşlarını tutamamış.
Midye sonsuza değin siyah inciyi nasıl koruyacağını bilmediğinden,
balığın ona sonsuza değin bakamayacağını düşünmüş. Midye, sonsuza değin
yaşamayacağı için, bir gün yaşamının biteceğini ve incinin de kendisiyle
yok olacağını anlayıp: “Bu inciyi sonsuza değin koruyabilmeliyim”
demiş.

Sıradan günlerden birinde, herşey
sıradan sürüp giderken, birden olağan üstü bir olay olmuş. Bir dalgıç
kayaların arasında yüzüyormuş. Midye onu görünce “Dalgıç inciden anlar.
Beni yakalayınca inciyi korur. Benim yaşamım biter ama inci
ölümsüzleşebilir.” diyerek hemen ağzını açmış. Kabuğun içindeki parlak
sedef dalgıcın gözünü almış. Dalgıç, midyeye doğru bakınca, göğsündeki
inciyi görmüş.

Bunu sezen midye, kabuğunu sıkıca
kapatmış. Dalgıç hemen çelik bıçağını çıkarıp, midyeyi kayalardan
koparmış. Onu belinde asılı duran torbanın dibine bıraktıktan sonra,
“Belki başka midyelerde de inci vardır” diyerek, çevredeki tüm midyeleri
bıçağıyla söküp torbasına doldurmuş.

Bu arada siyah inciye bakmak için
kayalara gelen balık, dalgıçı görüp, midyeyi yerinde bulamayınca fazla
oyalanmamış. Oradan uzaklaşırken:

- Çok güzel bir inciydi. Sanırım bu kadar güzelini bir daha göremem. demiş.
Hemen kıyıya çıkan dalgıç,
torbasındaki midyeleri kuma boşaltmış. Bıçağıyla tüm midyeleri açmaya
başlamış. Aradığı inciyi bulamayınca, midye kabuklarını kumun üzerine
savurmaya başlamış. Kuşlar ağaçlardan uçup gelmişler. Dalgıcın attığı
midye kabuklarının içini yiyerek karınlarını doyurmuşlar. Dalgıcın
çevresi cıvıldaşan kuşlarla dolmuş. O hiç birine aldırmadan midye
kabuklarını ikiye bölüyor, içinden inci çıkmadığını görünce kabukları
kuma fırlatıyormuş. Kabuk kuma düşünce, çevresindeki kuşlar hemen
kabuğun üzerine üşüşüyor, içindeki yemeğe başlıyormuş… Kumsal, birden
sedef kaplı midye kabuklarıyla dolmuş.

Sonunda midyenin birini ikiye
bölünce, ortasındaki siyah inciyi görüp duralamış. Dalgıç, elleri
titrerken siyah inciyi midyeden ayırmış. Parmaklarının ucunda güneşe
uzatıp bakmış. “Hiç bu kadar güzelini görmemiştim” diyebilmiş.
Telaşlanmadan parmakları ucunda tuttuğu inciyi küçük bir keseye koyup,
eşyalarını toplamış. Yolda hep siyah inciyi düşünüyor: “Bu çok özel
inciye bir ad vermeli” diye söyleniyormuş.

Evden içeriye girdiğinde karısı
ev işleriyle uğraşıyor, iki yaşındaki kızı da yerde, bebeğiyle
oynuyormuş. Karısının elinden tutup masa başına götürmüş. Dalgıç,
gözlerinin içi gülerken, kesenin ağzını açıp, içindeki inciyi karısının
avucuna yuvarlamış. Karısı hayretle avucunun içindeki siyah incinin
büyülü güzelliğine bakıyormuş. Dalgıç:

- Ben bu değerli inciye bir ad vermek istiyorum. Ona “Siyah Ofre” diyelim mi?.
dediğinde karısı, inciden gözlerini ayırmadan:
- Güzel bir ad. diye mırıldanmış.
Karı koca çok düşünmüşler.
Satıldığında yaşamlarını değiştirecek kadar çok paraları olabilecekken,
Siyah Ofre’den ayrılmak istememişler. Onu küçük kızları için
yaptırdıkları bir kolyenin tam ortasına yerleştirmişler. Küçük kız
büyüyünce babası, kolyeyi ona verirken:

- Siyah Orfe’yi denizden
çıkarttığımda satmayıp senin için saklamıştım. Sen de zorda kalmayınca
satma, çocuklarına kalsın. demiş.

Midyenin bilmeden ürettiği bu
değerli taş, uzun yıllar genç kızın boynunu süslemiş. Ondan çocuklarına,
çocuklarından torunlarına geçerek ölümsüzleşmiş…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Siyah İnci
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Siyah Tasarım
» Siyah Tasarım
» Siyah Bir Tabloda Saat

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kültür ve Sanat Rehberi :: Büyüklerden Masallar-
Buraya geçin: