Sitemizden Yararlanmak İçin Üye Olunuz !!!Çoban Ali B-261910-üye_ol
Pozitif Seyir
Sitemizden Yararlanmak İçin Üye Olunuz !!!Çoban Ali B-261910-üye_ol
Pozitif Seyir
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaİletişimLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Çoban Ali

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
hsn25
™Pozitif Seyir™
™Pozitif Seyir™
hsn25


Çoban Ali Shanex10
Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
Çoban Ali Shanex11
Kayıt tarihi : 11/08/10
Çoban Ali Shanex11
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 460
Çoban Ali Shanex11
<b>Nerden</b> Nerden : istanbul
Çoban Ali Shanex11
<b>Yaş</b> Yaş : 32
Çoban Ali Shanex11
Cinsiyet : Erkek Çoban Ali Shanex11
Ruh Halim : Komik
Çoban Ali Shanex11
Tuttuğu Takım : FenerBahçeli
Çoban Ali Shanex12

Çoban Ali Empty
MesajKonu: Çoban Ali   Çoban Ali I_icon_minitimeCuma Ağus. 13, 2010 11:25 am

Çoban Ali, bütün gün dağlarda,
bayırlarda koyunlarını otlatır, onlara kaval çalarak vakit geçirirmiş.
Çoban Ali doğanın ortasında koyunlarıyla başbaşa olduğu için pek
konuşmazmış. Kiminle konuşsun ki? Konuşmaya gereksinim duyduğunda
kavalını çıkarır, ona düşüncelerini üflermiş yanık yanık.


Bir gün,
durgun bir su kenarında koyunlarını otlatıyormuş. Sırtını çimlerin
kenarındaki ağacın gövdesine dayamışken, kavalını çıkarıp üflemeye
başlamış. Önce hafiften, sonra uzun uzun çıkıp çevreye yayılmış
ezgilerin duygusallığı. Çimler, bu gizemli dizeme uyup uzun boyunlarını
sağa sola sallamaya başlamışlar. Rüzgar hafiften esince yardım etmiş
onlara. Otlar, çimler, sazlar salınmışlar bir o yana bir bu yana.
Papatyalar ve diğer kır çiçekler de katılmışlar onlara. Büyüleyici
kavalın sesine uyarak çimler, otlar, sazlar, papatyalar ve diğer
çiçekler bir dansdır tutturmuşlar. Bir sağa, bir sola, salınarak, öne ve
arkaya yaylanarak.

Çoban Ali, önce hafiften üflediği
kavalına biraz canlılık katıp, daha derinden, ta yüreğinin
derinliklerinden bir nefes vermiş. Daha yanık, daha duygulu. İşte o
zaman kavalın ezgisi daha gür çıkmış. Dizem daha bir gizem ve
etkileyicilik kazanmış. Yayılmış tüm doğaya dalga dalga. Ezginin dizemi
yayıldıkça uzun uzun, rüzgar gücünü arttırmış, otları, sazları,
çiçekleri yalayarak. Bitkiler boyunlarını bükerken rüzgarın okşayışıyla
bir o yana, bir bu yana. Rüzgar da keyiflenmiş bu salınmadan. Coştukça
coşmuş Çoban Ali’nin büyüleyici ezgisiyle. Sanki Çoban Ali çalıyor, doğa
da geçmiş karşısına dans ediyormuş.

Kavalın sesi küçük su
birikintisinden de duyulmuş. Önceleri yumuşak uzun dizemler olarak;
sonraları coşan, çağlayan duygular olarak. Sudaki yuvasına gizlenmiş
uyuklayan küçük bir balık, birden dikkat kesilmiş bu hoş ezgiye. Önce
dinlemiş gözlerini yumarak. Sonra coştukça kavalın sesi, duramamış
yerinde, dolanmış suyun içinde bir o yana bir bu yana. Kuyruğunu
sallamış ezginin dizemi ile. Kuyruğu açıldıkça tül tül suyun içinde,
bedenini kıvırdıkça suda ilerlemek, dönmek, dans etmek için, kavalın
sesine hayran kalmış.

“Kimdir bu kadar güzel çalan
acaba?” diye zıplamış suyun içinden. Kıyıdaki ağaca, sırtını dayamış
Çoban Ali’yi görünce, uzaktan kıyıya doğru yaklaşmış süzülerek.

Çoban Ali, kavalına düşüncelerini
üflerken, farkına bile varmamış kıyıda çırpınan, zıplayan güzel
balığın. Bir an, suya birşey düşmüş gibi ses çıkınca, kavalını üflemeyi
durdurup bakmış kıyıya doğru. Olur a, kendi kuzularından biri, su içmek
isterken ayağı kayıp yuvarlanmıştır belki suya. İlk bakışta korktuğu
gibi bir olay olmadığını görünce merakla su kenarına doğru emeklemiş.

İşte bu anda, sudan fırlayıp
havada çırpınan güzel kırmızı balığı görmüş. Küçük balıkmış sesi
çıkaran, suya düşerken “cup” diye. Kaval susunca bir an için, rüzgar
çiçekleri, otları, sazları okşamayı durdurmuş.

Ezginin dizemiyle dans eden çiçekler, otlar, sazlar durmuşlar birden.
Sessizce beklemişler, “Ne olacak?” diye.
Çoban Ali, elleri üzerinde suya
doğru eğilince, içinde bir oyana, bir bu yana çırpınan, kıvrak hareketle
dolanan, kırmızı balığı görmüş. Kuyruğunu yayarak tül tül, kıvrılırken
suyun içinde, tüm güzelliğini sergilemeye çalışıyormuş küçük balık.
Çoban Ali bakmış ki küçük balık sevgi ile çırpınıyor suyun içinde, hemen
bağdaş kurup kıyıya, kavalını çalmaya başlamış. Her zamanki gibi önce
incecikten yavaş yavaş, sonra coşarak, yüreğindeki sevgiyi yansıtarak
üflemiş. Kavalın sesi coştukça, çimler, otlar, çiçekler ve sazlar da
başlamışlar salınmaya. Ezginin dizemine, gizemine ve coşkusuna uygun
olarak, önce ağır ağır, sonra hızlanarak, dalga dalga.

Bir yanda suyun içindeki balığın
kıvraklığı, bir yanda bitkilerin salınımı, bir yanda Çoban Ali’nin
kavalından çıkan ezginin büyüleyici duygusallığı, yayılmış doğaya perde
perde…

Kuşlar gelmişler cıvıldaşarak
ağacın dallarına. Kuzular melemişler arada ezginin dizemine uyarak. Tüm
doğa ezginin duygusallığını yaşayarak çalkalanmış kıvrıla kıvrıla…

Çoban Ali bakmış ki doğa dans
ediyor kavalını çalarken; O da kendini kaptırmış bu dansa ve daha canlı,
daha içten üflemiş kavalını…

Günler haftaları, haftalar ayları
kovalamış. Çoban Ali ve sürüsü gelirken su kenarına, koyunların
çıngırakları ile kuzuların meleyişleri duyulunca uzaktan, çimler, otlar,
çiçekler, sazlar kucaklaşırmışlar sevinçten. Kuşlar doluşurmuş ağacın
dallarına. Doğa hazırlanınca büyük şölene, suyun kenarına bağdaş kurup
kavalını çıkarırmış Çoban Ali. Daha ilk ezgi süzülürken kavalın
deliklerinden suda bir kıpırdanma başlar, küçük kırmızı balık fırlayarak
suyun içinden, “Ben de hazırım” dermiş. Çoban Ali çalmaya başlayınca
kavalını; gözlerini kapar, içinin güzelliğini üflermiş derinden…

Bir gün bakmış ki küçük balık
kırmızı yüzünü sudan çıkarmış, kara gözleri ile öylece hareketsiz
bakıyor. Dayanamamış onun bakışlarına. Çoban Ali belki de aylardır ilk
kez dudaklarını kıpırdatıp:

- Çok mu seviyorsun?
- Evet aşığım.
- Ümitsiz bir aşk o zaman seninki.
- Olsun ama çok güzel.
- Nasıl anlıyorsun geldiğimi?
- Çimler hışırdıyor, çiçekler
fısıldaşıyor, kuşlar cıvıldıyor, bir hareket geliyor doğaya. Toprak ve
su bile etkileniyor. Ben de yuvamdan çıkıp yanına kadar geliyorum
ezginin eşliğinde, dans ederek.

- Çok güzel yüzüyorsun.
- Fark ettin demek.
- Hele kuyruğunu açınca, gelin duvağı gibi oluyor.
- Kuyruğum çok güzeldir.
- Aslında her şey çok güzel. Kara
gözlü kıvırcık tüylü kuzular, ağaçlarda kıpırdayan küçük kuşlar,
salınan, dalgalanan çimler, çiçekler, fısıldaşan sazlar, çimenlerin
arasında serpişmiş beyaz papatyalar, şu içinde yüzdüğün duru su,
karşıdaki dağlar, ıssız tepeler… Hepsi çok güzel.

- Doğa katıksız olunca çok güzeldir.
- Görmek isteyene.
- Evet.
- Ben de bu güzelliğin içinde çalıyorum kavalımı.
- En güzel sevgiyi yansıtarak.
- Gözlerimi yumup içimden geldiği gibi.
- Yalnız içinden geldiği gibi
değil bence. Ben o ezgilerde duygularını, sevecenliğini de duyuyorum.
Sanırım diğerleri de benim gibi.

- Çok mu seviyorsunuz benim ezgilerimi?
- Evet. “İşte doğanın aşkı” diyoruz sen gelirken.
- Herkes, herşey aşık mı sence?
- Evet.
- Ben de aşığım. Doğaya. Onun katıksız güzelliğine…
Çoban Ali, kavalı yine
dudaklarına götürüp yavaştan üflemeye başlamış. O güzelliği anlatmak
istercesine, nefesini öyle kullanmış, öyle güzel ezgiler çıkmış ki
kavaldan, tüm doğa büyülenmiş, karşısına geçip dans edip oynamışlar hep
birlikte.

Küçük balık kah başını suyun
yüzünde tutarak, kah sağa sola kıvrılıp, kuyruğunu sallayarak, eşlik
etmiş ezginin dizemiyle dans eden doğaya. Onun çırpınırken ürettiği
kıpırtılar, yavaş yavaş sevgisini ve aşkını yaymışlar suyun üstüne.
Halka halka, dalga dalga…

Çoban Ali her gün, koyunları
otlamaları için yayınca, suya eğilir, balıkla konuşur dururmuş. Bu
konuşmalar çok uzun sürdüğü için eskisi kadar çok çıkmaz olmuş kavalın
sesi. Ne yapsın Çoban Ali, hem konuşup hem de kaval çalamaz ki. Sabırla
kavaldan çıkacak ezgiyi bekleyen doğa, kaval sesinin gecikmesine tepki
gösteriyormuş. Rüzgar hızla eserken, ağacın yaprakları arasında soğuk
ıslık çalıyor, çiçekler ve çimler yerlere kadar eğilip onun
hırçınlığından kaçıyormuş. Çoban Ali aldırmadan çevrenin tepkisine,
sevgisini konuşurmuş küçük balıkla. Mutluluk içinde…

Küçük balık sevildiğini gördükçe
daha neşeli, daha kıvrak çırpınırmış suyun içinde. Balık yorulunca
konuşmaktan, Çoban Ali’den kavalını çalmasını istermiş. O zaman Çoban
Ali, suyun kenarına bağdaş kurup üflermiş kavalını. Sevgi konuşmaları
ile mutluluğu yaşamış olan Çoban Ali, çalınca kavalını, tüm doğa, yine
dans ederek katılırmış ezgiye. Eskisinden daha canlı, daha içten.
Buralara hiç kış gelmiyor, doğa hep yeşil ve neşe dolu yaşıyormuş tüm
coşkusuyla…

Bir gün, koyunları ile su başına
doğru ilerlerken Çoban Ali, karşı yönden patikadan, kendine doğru gelen
bir adam görüvermiş. Keskin gözleri, adamın niçin buralarda olduğunu
hemen anlamış.

Daha uzaktan omuzunda asılı duran
oltası ile bu adamın bir balıkçı olduğunu görmüş. Balıkçı, sabahın
erken saatlerinde buralara gelmiş, balık avlamak için. Çoban Ali’den de
erken…

Balıkçı omzuna dayadığı oltası
ile ıslık çalarak, sallana sallana gelirken kendine doğru, ürkerek
bakmış Çoban Ali. Balıkçı yanından geçerken yüreği hoplamış birden. Göz
ucuyla korkarak baktığında, oltanın ucunda sesizce süzülüp duran,
kendisinin çok iyi tanıdığı, sevgisini paylaştığı küçük kırmızı balığı
görmüş. Küçük balık, yakalandığı otlanın ucunda, açık ağzından asılmış,
çırpınmadan, sesizce uzanıyormuş. Hareketsiz tül gibi uzayıp giden
kuyruğu, kocaman açılmış, bağıramayan, çığlık atamayan ağzı, donuk
gözleri ile ölümün, bitmiş bir yaşamın sessizliğini yayıyormuş çevreye.

Ama balıkçı mutlu, yakaladığı
avın keyfi ile dudaklarını büzmüş, gönlünce ıslık çalıp duruyormuş.
Çoban Ali’nin gözleri doluvermiş birden. Yanaklarından aşağıya
süzülüvermiş yüreğinin acısı, sicim gibi… Gözleri buğulu, hızlı
adımlarla, koşarcasına yürümüş suyun başına doğru, bir umutla. Ola ki,
balıkçı bir başka balığı tutsun. Kendi sevgi dolu balığı yaşıyor olsun.
Suyun kıyısına gelince, hemen çömelip suya doğru, gözleri ile küçük
balığını aranmış…

Rüzgar hafiften esiyor, çimler,
çiçekler, ağaçlardaki yapraklar bile kıpırdamadan sessizce
bekleşiyormuşlar. Kuşlar gelmeye başlamış sessizce. Fazla gürültü,
patırtı yapmadan. Küçük kanat çırpıntısı ile dallara konup bekleşmişler.
Çoban Ali, ağlamaklı bir sesle, suya doğru seslenmiş, sevgisini dile
getirmiş,

“Belki küçük balık duyar da çıkar” diye. Oltanın ucundaki bir başka balık olsun, kendi küçük balığı sudan çıksın,
“Korkma ben buradayım” desin
diye, beklemiş. Gözlerinden yaşlar akarken, suyun yüzeyi öylece durgun
ve sesiz kalmış. Ne bir kıpırdanma, ne bir dalgalanma…

Çoban Ali kavalına sarılmış
hemen. “Belki, duymadı geldiğimi” diyerek en yanık, en içten ezgiyi
üflemeye başlamış ağır, ağır. Yalnızca doğa, rüzgarın da etkisiyle
sızlanmış yavaşça. Yanık kaval sesi, dalga dalga yayılırken doğaya,
çimlerin, çiçeklerin arasından dolana dolana dolaşırken dağları
bayırları, küçük balığı, onun sevgisini fısıldamış ağlayarak. Doğa da
sızıyla dinlemiş kavalın acı dolu ezgisini…

Çoban Ali unutuvermiş
koyunlarını. Aşkam olunca koyunlar, hüzünlü çobanı dağda bırakıp
kendiliklerinden dönmüşler köye, ses çıkartmadan. Çoban Ali, su başında
öylece kalmış…

Dizleri üzerinde, ağzında kavalı, susmadan üflemiş yüreğinin tüm acısını. Onun ezgileri yankılanmış gecenin karanlığında…
Yıllar sonra buralara gelen
insanlar, sessiz doğanın güzelliğini görüp, su başındaki ağaca
sırtlarını dayayarak oturduklarında, gözlerini kapayınca ağacın
yapraklarının birbirine sürterken çıkarttığı sesi, bir ezgiye
benzetmişler. Çimler, çiçekler, suyun kenarındaki sazlar bu sese ayak
uydurup salınarak dans edermişler. Kuşlar da bir başka öter, yanık yanık
ezgilerle Çoban Ali’nin sevgisini yansıtırmış durmadan. Su kenarında,
daha önce hiç görmedikleri bir kırmızı çiçek salınırmış bir o yana, bir
bu yana…

Bu çiçek, insanlara çok değişik
gelirmiş. Kimse onun gibi bir çiçek görmemiş o güne kadar. Yapraklarının
uçlarında püsküller varmış. Tül tül uzanan, rüzgarla dalgalanan
kıvrılan püsküller. Çiçek, uzun ince bir boruyu andırıyormuş. Üzerinde
siyah noktalar varmış dizi dizi. Çiçeğe şöyle bir dikkatle bakınca
kavala benziyormuş. Rüzgar estikçe çiçek kıvrılıyor, sallanıyor, çevreye
bir ezgi yayılıyormuş kaval sesini andıran.

İnsanlar bu çiçeğe “Kaval Çiçeği”
demişler. Kaval çiçeği, yalnız bu su başında bulunurmuş. Nereye
götürseler, nerede yetiştirmeye çalışsalar olmamış. Yalnız bu su
başında, kendi kendine yetişmiş, büyümüş. Kışın yaprakları dökülür,
çiçeği kurur, bir çalı gibi dururmuş suyun kenarında. Bahar gelince,
doğa uyanırken, o da uzun kış uykusundan silkinir, renklenip çiçek açar,
bol yeşil püsküllü yapraklarıyla Çoban Ali’nin ezgilerini çalarmış,
doğa dans etsin, baharı kutlasın diye…

Bir duygu düşünün; Çok kutsal
olsun. Ona saygınız ve sevginiz sonsuz olsun. Birden karşınıza çıkan bir
olanak, size herşeyi unutturabilir. Onun peşinde gidiverirsiniz. Bu
tuzağa yakalanırsınız. Ne kaybersiniz? Çok. Belki de herşeyinizi…

Balıklar öğrendiklerini en çok 14 saniye saklayabilirmiş. Sonra her şeyi unuturmuşlar. Bazen biz de öyle yapmıyor muyuz?
Herşeyi unutup bir şeyin peşine
takılıp gitmiyor muyuz? Bu durumda bıraktıklarımız nelerdir? Sonunda
elimizde kalan çoğunlukla, o kutsal duygunun izleridir. Bu anılar
sonsuza değin sürüp gider. O duygu kaybolmaz. Biz ise yok olup
gitmişizdir.

Acaba hep böyle mi olmalı? Bizler
yanılgının bedelini hep yaşamla mı ödemeliyiz? Bana kalırsa en az bir
kez daha şans tanınmalı. Ama, ee yazık ki, gerçek böyle değil işte.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Çoban Ali
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» ÇOBAN

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kültür ve Sanat Rehberi :: Büyüklerden Masallar-
Buraya geçin: